ölüm ko(r)kusu

Author: jiletlipasta / Etiketler:

ölüm korkusu aslında en zor gözlemlenen korkulardan biridir.. örneğin fareden korkan biri, karşısına fare çıktığında; saklanabilir, bağırabilir. oysa ölümle yüzyüze gelen bir kişi çok korktuğu halde ölüme cesaretle, ona direnmeden gidebilir. öleni herkes gördüğü halde "ölüm"ü kimseler göremez. ölene sorsak ne gördün diye belki de "hiç" diyecektir.. hiç..
ve bir günlüğün sayfasında şunları sayıklamışsındır:

"bir hasta kurgusuz yalnızlığı ile oynuyor yanımda, baş ucunda sararmaya başlamış çiçekleri.. yarım şişe kalmış bir lavanta kolonyası. gözlerine bakıyorum onun, ıslak her zaman gülen gözlerine..bu sefer hep dalıyor uzaklara canım.. benim olmadığım uzaklara, hani onu da zorla götürmeseler asla gitmeyeceği uzaklara.

ben varmadan biraz önce gitmiş olan annesinin kokusu sinmiş o hastane odasına. duvarlara onun sevdiği resimlerden birini yapıştırıyorum, onlara da siniyor annesinin kokusu.. onun gözlerindeyse ölüm kokusu..oraya varmadan önce ağladım, biliyorum çıktıktan sonra da ağlayacağım ama yanında hep gülüyorum..yüzüm acıyor güldükçe, az canım çok yanıyor.
ilk defa ip üstünde yürüyen cambaz acemiliği bakışlarım..hep düşüyor, hep düşüyorum. tutulucak ellerim yok, darmadağın ellerim..onun iğne izlerinden morarmış kollarına daha fazla bakamıyorum. ordan gitmek istiyorum, çıktığım an dönmek isteyeceğimi bildiğim halde.

onu öpmek istiyorum, öpebileceğim günlerin sayısının azlığını bilerek. öpemiyorum, o ölüme yaklaştıkça gitgide masumlaşıyor, ölümün insana yüklediği dokunulmazlık zırhını giyiyor. geçmişte yaptığı hiçbirşeyden sorumlu değil, hasta o..ölüyor..ölene küsülür mü ben küsüyorum.."

belki de ölüm düşmektir diyorum, ölüm korkusu ise cambazın düşerken ki sancısı..

0 yorum:

Yorum Gönder

Clicky Web Analytics